İçeriğe geç

Harabiyeti ne demek ?

Harabiyeti Ne Demek? – Bir Kalbin Sessiz Çöküşü ve Yeniden Doğuşu

Bazen bir kelimeyle karşılaşırsınız ve içinizde bir yankı uyandırır. “Harabiyet” mesela… Yalnızca yıkımı değil, insanın iç dünyasındaki derin sessizliği de anlatır. Bu yazıda, sizlere bir hikâye anlatmak istiyorum. Harabiyetin ne demek olduğunu, bir sözlük tanımından değil; bir insanın içinden geçen fırtınalardan, bir kadının sezgilerinden ve bir erkeğin stratejisinden okuyacağız.

Bir Şehrin Ortasında – Harabiyetin Başlangıcı

O sabah şehir gri bir sessizliğe uyanmıştı. Beton duvarlar, soğuk rüzgâr, insanlar birbirine bakmadan yürüyordu.

Mert, iş dünyasında tanınan bir stratejistti. Plan yapmayı severdi. Hayatın her alanında bir çözüm, bir yol haritası bulabileceğine inanırdı.

Ama o gün… içindeki harabiyeti çözebilecek bir planı yoktu.

Bir mesaj, bir sessizlik, bir vedayla başladı her şey. “Belki de bitti,” demişti Zeynep.

Zeynep, empatik, kalbiyle gören bir kadındı. İnsanları anlamaktan yorgun düşenlerden…

Harabiyet, işte o an ikisinin de kalbine aynı anda çöktü.

Erkeğin Harabiyeti: Stratejiyle Onarmaya Çalışmak

Mert için duygular, yönetilmesi gereken krizler gibiydi.

Kaybettiği bir projeyi yeniden planlar gibi, Zeynep’i kaybetmemek için stratejiler kurdu.

“Belki biraz zaman tanırsam, belki doğru cümleleri seçersem…”

Ama kalp haritasında zaman ve mantık çoğu zaman işe yaramaz.

Harabiyet onun için; mantığın sustuğu, duvarların çatladığı o an demekti.

Dışarıdan güçlü görünse de, içindeki şehir çoktan yıkılmıştı.

Kadının Harabiyeti: Hislerle Yeniden Kurmak

Zeynep ise başka bir harabiyet yaşıyordu.

Onunki sessiz bir çöküştü; kimseye belli etmeden, içten içe yanan bir yangın gibiydi.

Empatisiyle başkalarını sararken, kendi kalbini korumayı unutmuştu.

“Belki fazla anladım,” diyordu aynada kendine. “Fazla hissettim, fazla sustum…”

Kadın harabiyetinin en derin hali, kırılmak değil, hissedememekti.

Zeynep’in harabiyeti tam da buydu.

Harabiyetin Anlamı – Yıkımın İçindeki Yeniden Doğuş

Harabiyet kelimesi, Arapça kökenlidir.

“Sefalet, yıkıntı, içten çökme” anlamına gelir.

Ama gerçekte, harabiyet bir son değil, yeniden inşanın eşiğidir.

Çünkü insan, içindeki yıkıntıları fark ettiğinde, neyi yeniden kurmak istediğini de görür.

Mert bir gün Zeynep’in bıraktığı defteri buldu. İçinde şu cümle yazıyordu:

> “Bazen bir kalp, yıkıldığında değil, yıkılmayı kabul ettiğinde iyileşir.”

İşte o an, Mert anladı. Harabiyet bir kayıp değil, bir uyanıştı.

İki Bakış Açısı, Bir Gerçek

Erkekler harabiyeti analitik bir problem olarak görür — bir şey kırılmıştır ve tamir edilmelidir.

Kadınlar ise harabiyeti duygusal bir süreç olarak yaşar — bir şey eksilmiştir ve yeniden hissedilmelidir.

Aslında her iki yol da aynı yere çıkar: İnsanın kendine dönmesi.

Mert sonunda plan yapmayı bıraktı.

Zeynep ise anlamaya çalışmayı…

Bir sabah tesadüfen aynı kafede buluştular.

Hiç konuşmadılar. Ama gözleriyle “Artık anlıyorum,” dediler birbirlerine.

Harabiyetin tanımı, işte o bakışta gizliydi:

Yıkılmak değil, artık yeniden başlamayı bilmek.

Harabiyetin İçinde Saklı Güç

Harabiyet, aslında kalbin yeniden doğum sancısıdır.

İnsanı yıkar ama arındırır.

Bir duvar yıkıldığında, ışığın gireceği bir pencere açılır.

Belki de bu yüzden harabiyet kötü bir şey değildir.

Çünkü her harabe, bir zamanlar inşa edilmiş bir güzelliğin kanıtıdır.

Ve yıkıntılar arasında, insan kendi özünü bulur.

Okuyucuya Soru: Siz Hiç Harabiyet Yaşadınız mı?

Bir duygunun, bir ilişkinin ya da bir hayalin yıkıldığını hissettiniz mi hiç?

Peki o yıkıntıların arasında yeni bir “siz” buldunuz mu?

Belki de harabiyet, hepimizin içindeki o sessiz yeniden doğuşun adıdır.

Harabiyet ne demek, diye sormuştuk.

Artık biliyoruz: Harabiyet, kalbin sustuğu yerde yeniden nefes almaktır.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
ilbet casinoprop money